Bir köşede "dönmek" için yazmıyorsanız. Bir makamda "dönmek" için oturmuyorsanız hakkını vereceksiniz. O köşe ya da koltuk size ve namusunuza emanet edilmiştir ve doğru yazacaksınız, düzgün icraat yapacaksınız.
Yapmazsanız ne olur?
Hiçbir şey olmaz.
Sadece bir gün mevzu masaya geldiğinde size "Konu adamlığa geldi. Sen kalk istersen" derler. İşte o anı yaşamamak için omurganızın olması ve dik duruş eğitimi almanız gereklidir.
Geçenlerde bir davette Murat Kuter ile sohbet ederken eskilere gitmiştik. Sohbetin dokunduğu ve lezzetlendiği kişi ve olaylar benim Bursa’da yarım asırlık bir zamanın tanıklarından biri olduğumu ortaya çıkardığında, yazarçizer takımına geç duhul etmem nedeniyle Sevgili eşine dönüp "Bu adam şanslı, hiçbir zaman dinozor ol(a)mayacak" dedi. Benim kitabımda dinozor olmak, tecrübeyi ve meslekte dem’i ifade eder. O nedenle ben bir tek istisna dışında dinozor olmamayı şans değil şanssızlık olarak görüyorum. Büyük çoğunluğu ot obur olan sevimli devlerdir. O tek istisna da dinozor olurken "T-rex" olmaya özenmeyeceksiniz. "T-rex" çene basıncı en güçlü olan ve en vahşi dinozordur. İçgüdüsel olarak saldırgandır.
Bir yazar da içgüdüsel değil, düşündüklerini yazabiliyorsa konu adamlığa geldiği zaman ona kimse kalk demez. İçgüdülerde hazlar vardır, zaaflar vardır. Daha fazla kazanmak, daha çok gezmek vardır. O nedenle o kalemler dönmedir. Her zaman güce taparlar. Haftada iki gün patronlarına ya da kendi yarattıkları majestelerine biat ve güzelleme yazmazlarsa nirvanaya ulaşamazlar.
Ekonomi’de ne olursa olsun yazamazlar çünkü çanakları küçülür diye korkarlar. Oysa ki rakamları, uzun yıllar iyiye gidişi keyifle biz de yazdık ama 2014 verilerine göre ekonomik büyüklük açısından iki basamak düşmemizin 2023 hedeflerine büyük hasar verdiği gerçeğini de yazmazsak emanete hıyanet etmiş olmaz mıyız?
BTSO’nun son toplantısından sızanlar ile ekonominin dişlileri altında sızlananlar aynı şeyi ifade etmiyor. BTSO sanki o sızlananları temsil eden varlığını onlara borçlu olan bir kurum değil de, bir sosyal etkinlik kurumu da yaptığı etkinlikleri sıralayıp kendi kendini birinci ilan ediyor.
Mesela bir uzay ve gökmen öyküsünde ciddi adımlar atılmış hatta Bursa’da bu iş son aşamaya gelmiş deniyor. Bu konuda kafamda iki soru var. Bursa Üniversitelerinde uzay bilimleri ile ilgili bir bölüm var mı? Rusya ve ABD gezilerine konuyla ilgili eğitim alan kaç öğrenci ya da bilim adamı götürüldü?
Lunaparka gitmek, daha ucuz ve daha anlamlı olurdu.
Bursaspor markasını, herkes kürsüden nutuk atarken ifade ediyor ama markanın düşmemesi için mücadele eden, kulübe açık destek veren Recep Altepe’den başka birisi var mı? Sen marka dediğin şeye kör bakacaksın, sonra da kurumunun faizdeki parası ile övüneceksin. Biz bunları sormazsak köşemizin hakkını koruyabilir miyiz?
Yılbaşına kâfir adeti derken dört günlük tatil yaratanı eleştiremiyorsan adamlık testi için kromozomlarını yeniden bir saydır. Aslında biz millet olarak izin için yaratılmışız. Tatil aralıkları iki ayı geçtimi dumura uğruyoruz. En son Kurban bayramından sonra ilk görünen tatil 23 Nisan olduğu için Yılbaşı tatili hiç de fena olmadı. Dünya ile ahireti kişinin vicdanına bırakmayı becerememekten altımızdaki halının çekildiğini fark edemiyoruz.
Bir milletvekilinin dinimiz ve Peygamberimizle(haşa) dalga geçme müptezelliğinin ardından “espürük yaptım salaklar” demesine iki kalem çızıktırmayanlar, yılbaşında eğlenenleri hedefe koyarak yalakalığın ve omurgasızlığın örneği oluyorlar.
Sosyal Medya silahşörlerini de yabana atmayalım. Onlara kalsa her sabah ya devrim olacak ya da şeriat gelecek. Bunun orta yolu yok mu diye sormak bile küfür içeren onlarca yorumu sizin hanenize misafir ediyor.
İnsanoğlu bugüne, düşünerek ve kendini ifade ederek gelmiştir. Bunu tersine çevirmeye kalkanlar arifeyi görseler de bayramı sadece kahve fincanında görürler.